Seni anlamaya çalıştım bu kez. Gökyüzündeki
kancaları görüyor musun? Saçlarımın her telini astım kancalara. Acının tarifi
garipti. Ne hissettiğini biraz biraz anladım. Taht kavgalarına dönüştü
oyunlarımız. Sen oynamayı çok severdin ve ben de istediğin gibi oynadım.
Oynadım evet ama ben sana hiç
küsmedim,marketteki çocuğa küstüm, limonatacıya küstüm, ben zerzevatçıya
küstüm. Ben sana hiç küsmedim ki.
Ojelerim kurumuyor diye kendime küstüm, argo
kelimeleri kullanamayışıma küstüm, saçımın dalgasızlığına küstüm ki ben. Sevemeyişime
küstüm mesela. Balkondaki güvercinlere küstüm, biraz da komşu teyzeye ama sana hiç
küsmedim ben. Küsemedim...
Reflekslerimi kontrol edemeyişime
kızdım ve biraz yabani otların işe yaramadığına.Papatya ters tepti sanki,
biberiye surat ifademi bozdu.Bitkilerin bende işe yaramayışına küstüm.
Hangi çağda kaldığımı unuttum ki ben.
En yakın arkadaşım arkadaşlarım nerde? Vincenzo.
Nerdesin?Neyse ki sana da küsmedim daha. Hangi çağda kalmıştık.? Biraz
barok,biraz rokoko,biraz realizm,biraz romantizm. Hepsinden biraz biraz olsun.
Bu aralar kafa
biraz rönesans dalgası... Hangi çağda kalmıştık Vicenzo? Sen bir tutam papatya
kap gel en iyisi..Bir daha denemek istiyorum mutluluğun tarifini :
Bir tutam melisa,bir tutam safran, bir
tutam sarı kantaron getir bana. Formulü buymuş. Kanımda herşeyden bir tutam var
bu aralar. Ne
içtiğimin ne önemi var zaten. Odaklanmış beyin en güzelidir. Ne denli inanırsam
o denli sarhoş oluyorum. Ne içtiğimin ne önemi var? Hem sanane. Hem size ne.
Hem zat-ı alinize ne?
Parthenon
hali hazırda bekliyor. Roma beni çağırıyor. Sesler hep ordan geliyor. Herşey
orda başlıyor. Kanım ters ters akıyor bak şimdi. Reenkarnasyon var biliyorsun
değil mi?
Parthenon çağırıyor.Heyy!
kime diyorum?
-Atlarımı
getir bana Vicenzo! Roma beni bekliyor!
No comments:
Post a Comment