Tuesday, January 20, 2015

Fiemmetta



 Fiemmetta


Hakkettiği yerde değildi kadın. Hakkettiği yer neresiydi bilmiyordu aslında ama hakettiği yerde değildi işte.. Öyle söylüyorlardı ona, o da ondan biliyordu aslında çelik mavi gözlü kadın...




Eğlenceler düzenlenmiş, gecelere akılmış, ziyafetler verilmiş. Sofralar kurulmuş kaldırılmış, herkes herşeyi tüketmişken kadın, hep aynı yerdeydi sanki. En depresif zamanlarda soluğu, ıssız yerde arabasının önünde sabit durup herşeyi film şeridi gibi gözünün önünden geçirirken buluveriyordu kendini. Herşeye sahipti olabilecek herşeye ama hiçbir şey yaşamamış gibi aç ve herşeyi tüketmiş kadar toktu kadın. Eksik hissetmiyordu ama eksikti biliyordu. Neyin eksik olduğunu ise hiç bilmiyordu. Beyni arada cilveleşiyordu sadece. Herşey hızla yer değiştiriyordu. Arkadaşlıkları da payını alıyordu bundan. Kimi ölüyordu, kimi kendi benzerini doğuruyordu. O ise sadece küllerinden doğuyordu. Dinledikleri müzikleri kimse anlamıyordu,dinlediği  sakin müziklerinden içindeki  karmaşayı-fırtınayı sezen yoktu.

Bir tür hayal dünyasıydı onunki gerçeklerle yüzleşmeye korktuğu. Asi yüzü dünyaya ait değildi sanki olsa ne fark ederdi. Onu 'Asi' diye nitelendirirlerdi. ' Asilik hoşnut olduğu durum da değildi üstelik ama asiydi, katıydı, ne yaptıysa yapmıştı artık ne önemi vardı.Vazgeçerse o olmayacaktı artık biliyordu. Bir kaşı hep havada kalırdı  kadının ve çelik mavisi gözü ise hep yolda.  Aklı takılı, fikri takılı, sözlere takıktı üstelik. Aklına takılan bir kelimeden roman yazabilirdi biliyordu ama uğraşmıyordu işte kadın. Herşeyi ve herkesi önemserken bir anda boşvermişlikte buldu kendini. Fiemmetta idi adı çelik mavi gözlü kadının.  Anlamı gibiydi işte titreyen ateşti . Fiammeta ah Fiametta... Dokunduğunu yakıyordu, yakmıyorsa yanıyordu o halde. Çocukluğunu hatırlatıyordu" The Cranberries" bazen...



Gözden düşenleri vardı kadının. Kayıpların yüreğini kanattığı kayıplar. Rüzgarın savurduğu,yağmurun ağlattığı günleri vardı ha bir de bazı küfürbaz geceleri. Gerçeği yüzüne yüzüne vuran tekme tokat girişen geceleri vardı. Savrulmak güçlenmekti biliyordu savruldukça güçlendi, güçlendikçle daha sert savrulmalara dayandı.  Bir nevi mazoşitliğin simgesiydi kadın, gücünün dayanıklılığını sınayan. Varoluşunu sorguladı, gri ve siyahın onun  için tek renk olduğuna inandırdı kendini,inandırmak istedi belki de. Düşündü de sonra farklı renkler giyindiğini de hatırlamadı.Çok sonraları renklerle barışmayı da denedi ama eğreti duran renkleri söküp attı. Denemeleri başarısızdı.
Entrikadan çıkıp sahte olan herşeyle yüzleşmek korkuttu sonraları ya onu daha da mutsuz ederse gerçekler?  Ya daha kaybedecek bişeyi kalmadıysa? Mazoşistliğin pik yaptığı dönemleri de vardı elbette. O zaman sorgularsa sorgulardı işte.
Yasaklarla da başı dertteydi kadının. Yasak olan ne varsa deneme içgüdüsüyle doluyordu. Saçmalıklardan oluşan kararlar sürüsü gibi geliyordu ona. Yasak kime göre yasak? Neye göre yasak? Tuhaf yasaklar geldi aklına sonra, Tayland'da yaşasaydı muhtemelen tişörtsüz araba kullanmaktan ceza yerdi. Ya da Almanya'da otobanda dursaydı. O halde kime göre,neye göre yasak vardı? Yaşamını yasaklar üzerine kurmuyordu neyse ki. En sevdiği tarafı da buydu belki de.
Kimi zaman en sert kararlardan daha sert kararlar verirken, kimi zaman da kendisinin extra insancıl kıskacına yakalanıyordu. Her şeye sözü geçiyordu da ah bir de kendini kontrol edebilseydi.
Güzel, çirkin, kibirli, inatçı,asi ifadeleri hep onun içindi. Ne diyorlardı onun için?  Önemli miydi ki? Bazen bunu merak ediyordu. Güzellik her kapıyı açardı biliyordu, bazen görüyordu. Kimi zaman kendini en yükseklerde görüyordu, Kendi yapmıyordu ki! Hep onlardı işte o kim olduklarını bilemediği insanlardı. Onlardı işte yücelten de,yerden yere vuran da.  Zaman zaman dünyanın en şanslı insanı gibi hissediyordu kendini . Genç,asi, güzel kimi zaman ise yaşlı, vahşi ve inatçı.
Herkes ismine göre karekterini bilirdi o ise gözlerinin. Gözleriyle neler yapabileceğinin farkındaydı. Sıradan bir mavi değildi. Çelik mavisiydi. Gece ayazı gibiydi gözleri. Baktıkça kanınızı donduran, bakma isteğinden de bir türlü vazgeçemediğiniz gözler. Vahşi bir hayvan ifadesi verirdi kimi zaman. Göz göze geldiyseniz gözlerinizi kaçırsanız bile nafile. Yakalandınız bir kere!


Bir kaşı havada kaldı bir gözü hep yolda hep sabit. Hiç kimseden bir beklentisi yoktu. Beklemenin de faydası yoktu biliyordu. Ne fark edecekti ki hiçbir işi iki kişi yapamadı,yapamazdı. Yapsaydı da bozardı. Alışık değildi çünkü.

Kimi zaman da kulak asıyordu çevredeki tüm seslere kimi zaman ise sağır. .Zaman cildini yıpratıyordu sadece bu oluyordu. Gülmüyordu bile. Nasıl birşeydi ki o? Unutuvermişti birden. Gülümsemenin ne denli ruhuna iyi geleceğini bile bile yapmıyordu işte. Gülse eksilecekti sanki. Kendini zorladı, olmadı...


Zaman hergün bir çizik atıyordu yüzüne o güzel yüzüne. 'Yaşlanıyorsun galiba Fiemmeta ' diyorlardı. Yaşlanıyorum da ne demekti!!! Hakaretin daniskasıydı üstelik. Kime göre yaşlıydı? Yaşlanmak, ruhuna dokunmuyordu ki. Yıllar önce nasılsa aynıydı işte.
Alaşağı ediyordu bu duygu onu.

Masmavi gözleri küçüldükçe küçülüyordu. Göz kapaklarının ağırlığı canını sıkıyor olmalıydı. Buydu yani olan. Zaman sadece geçiyordu ve o hep,
kimi bekliyordu bilinmez ama 
bir kaşı havada gözü ise sabit ve yoldaydı...