Monday, August 4, 2014

Hey Hoşçakal...







 Kahkaha atıp dalga geçesim var hayata.. Çizgili pantolonlar giyesim var. Sobeleyip kaçasım var. Eskiden olduğu gibi taş üstüne taş dizip sonra hepsini yerle bir edesim var. Yakan topla birinin canını acıtasım var bu aralar..Takatim yok ama tembelliğimden...
Sahte duygular besliyorum içimde bana ait olmayan içinde ben barındırmayan duygular. Dar bir bedene sığmaya çalışıyorum, sonrada bakıp kendime gülümsüyorum. Bana ait olmayan aşklar yaşıyorum, bana ait olmayan hayatlar..Zorla gülümsemeler, zorla sevmeler…Anılar artık serbest, hiç yaşanmamış gibi hiçbir şey.  ne güzel.. yeniden doğuyorum ve bomboş sayfalar yaratıyorum kendime diye düşünüyorum.
 Bu seslerde ne?
‘ Ah kahrolası anlam yüklü müzik! Sen nerden çıktın?’
Ak pak ettiğim sayfalar müzik eşliğinde doluyor çaba sarfetmeden. Anılar hızla geri geliyor. Acıtıyor iyice kazımaya başlıyor tüm iliklerime kadar her yaşananı. Zamanın hiçbir şeyi değiştirmediğini fark etmek ne acı. Yalpalayarak ilerlemeye çalışıyorum ama geri geri çekiyor beni sanki müzik..Ruh değişimini hissediyorum birden. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Soruyorum sonra. Halk dilinde “ olgunlaşma ”deniyor diyorlar. Hiç haz etmiyorum bundan. Son demlerini yaşayan yetmiş yaşındaki nineden bir farkım olmalı diye düşünüyorum ama son zamanlarda onlardan bile az hareket eder olmak beni düşündürüyor. Tembelliğimi bir nedene bağlamam gerektiğini düşünüyorum.
  Bir veda havası seziyorum sonra. Benden sonra okunacak bir şeyler bırakmış olmalıyım diyorum. Kimsenin canını acıtan yazılar olmamalı, okuyanın suratında gülümseme belirmeli.. “ ey fani bugün yaşayabileceğin son günün ” dese biri ve ben bir sonraki yaşantım için valizimi hazırlar bulsam kendimi ne değişirdi hayatımda diye düşünüyorum. Komik geliyor düşüncelerim ve üşeniyorum bir şey yapmaya. Sanırım hergün yaptığımdan farklı bişey yapmaya çalışmazdım. Gene dağınıklığımla baş başa kalır, çocukluktan kalma alışkanlıklara devam ederdim. Gene hikaye kitaplarımı okur, çizgi filmlerimi izlerdim. Her duygu gibi tembellik de kronikleşiyor ve bu his hiç rahatsız etmiyor.
Düşünüyorum da çok rahatsız eden sigara kokusu bile zamanla alışkanlığa dönüyor. Dumanın kokusu tüm ruhunu ele geçiriyor. Tembellik gibi işte..
Tek tek şaşırıyor herkes bu tembellik karşısında. Önce çevremdeki eş dost sonra da her gün gezmemden rahatsız annem:
 ‘ iyi misin ’ diyor telefondaki ses. ‘ neden evde oturuyorsun ki? Kalk biraz çık dışarı hava al’ diyor. Şaşırıyorum sözlerine önce sonra tembelliğimden cevap veremiyorum..
Beynim betonarme şimdi. Her şeyin üstü dümdüz ve sabit. Mimari bir doku yok, estetik bir yanı hiç yok..
Peyzajla donattığım duygularım, huylarım zevksiz bir yapıya dönüşüyor. Bütün geceyi ihtişamlı geçiren prenses kül kedisine dönüşüyor birden, kaçıyorum sonra son hız bal kabağına da dönüşmeden..sonra yavaşlamaya başlıyorum koşmaya üşeniyorum sonra anlıyorum bir daha bir daha ve tembellik böyle bir şey işte diyorum kendi kendime..
Mütevazi olmakla insan seçmek arasındaki o incecik çizgiyi karıştırıyorum. Alçak gönüllü olmak taviz vermek gibi bişey miydi? Hatırlamıyorum..bazen tepeden bakan olmak istiyorum anlamıyorum çevremdekileri.. hep gökyüzü ile dans edenleri nasıl anlarım yoksa..  bilgi miydi yücelten insanı yoksa paralı olmak mı? 
Ah ne garip kime ne faydası dokunurdu ki bilginin. Paralı olmaktı mühim olanı.
 İzlenen çizgi filmler hayata bağlıyor birkez daha. Çocukların neden pokemon gibi damdan atlayabildiğini anlıyorum geç de olsa. Hayallerin sınırı yok, en yırtıcı kuş, en aslan kral, en güçlü en en en.. onlar oluyor çünkü hayallerle donatılınca..
Start veriyorum bende hayallerime ve muma çeviriyorum tüm aşklarımı, sonra burnumu sildiğim mendil gibi atıyorum hepsini. Çok kolay oluyor hem de çok.. eğleniyorum önce sonra beynimin benle oynadığı oyunla başkası eğleniyor olmalı ..
Hayata yeniden gelseydim ne yapardım soruları vazgeçilmez oluyor sonra.. kesinlikle yapmam dediğimi bir daha yapardım. Evet evet yapardım. O zaman hiç canım acımamıştı yine o anda acımazdı. Domino taşları gibi dizerdim hepsini sonra yine yakardım, yıkardım.. sonra da yıkılırdım.. . !!!
Bu kadar yalın işte. Hoşçakal derdim yüksek sesle dağlara taşlara.
 ‘ heyyy hoşçakal’
beni duyan var mı acaba diye düşünmeye başlardım...
Aa evet ses geliyor kesinlikle bir cevap olmalı diye kulak kabartırdım.
 ta ki sesim duvara çarpıp bana geri döndüğünde duyduğum tek ses şu olurdu
 kendi sesimden : Heyy Hoşçakal….





01-03.10.2012 


No comments:

Post a Comment