Kahkaha atıp dalga geçesim var
hayata.. Çizgili pantolonlar giyesim var. Sobeleyip kaçasım var. Eskiden olduğu gibi taş üstüne taş dizip sonra
hepsini yerle bir edesim var. Yakan topla birinin canını acıtasım var bu
aralar..Takatim yok ama tembelliğimden...
Sahte duygular
besliyorum içimde bana ait olmayan içinde ben barındırmayan duygular. Dar bir
bedene sığmaya çalışıyorum, sonrada bakıp kendime gülümsüyorum. Bana ait
olmayan aşklar yaşıyorum, bana ait olmayan hayatlar..Zorla gülümsemeler, zorla
sevmeler…Anılar artık serbest, hiç yaşanmamış gibi hiçbir şey. ne güzel.. yeniden doğuyorum ve bomboş
sayfalar yaratıyorum kendime diye düşünüyorum.
Bu seslerde ne?
‘ Ah kahrolası anlam
yüklü müzik! Sen nerden çıktın?’
Ak pak ettiğim sayfalar
müzik eşliğinde doluyor çaba sarfetmeden. Anılar hızla geri geliyor. Acıtıyor
iyice kazımaya başlıyor tüm iliklerime kadar her yaşananı. Zamanın hiçbir şeyi
değiştirmediğini fark etmek ne acı. Yalpalayarak ilerlemeye çalışıyorum ama
geri geri çekiyor beni sanki müzik..Ruh değişimini hissediyorum birden. Ne
olduğunu anlamaya çalışıyorum. Soruyorum sonra. Halk dilinde “ olgunlaşma
”deniyor diyorlar. Hiç haz etmiyorum bundan. Son demlerini yaşayan yetmiş
yaşındaki nineden bir farkım olmalı diye düşünüyorum ama son zamanlarda
onlardan bile az hareket eder olmak beni düşündürüyor. Tembelliğimi bir nedene
bağlamam gerektiğini düşünüyorum.
Bir veda havası seziyorum sonra. Benden sonra
okunacak bir şeyler bırakmış olmalıyım diyorum. Kimsenin canını acıtan yazılar
olmamalı, okuyanın suratında gülümseme belirmeli.. “ ey fani bugün
yaşayabileceğin son günün ” dese biri ve ben bir sonraki yaşantım için valizimi
hazırlar bulsam kendimi ne değişirdi hayatımda diye düşünüyorum. Komik geliyor
düşüncelerim ve üşeniyorum bir şey yapmaya. Sanırım hergün yaptığımdan farklı
bişey yapmaya çalışmazdım. Gene dağınıklığımla baş başa kalır, çocukluktan kalma
alışkanlıklara devam ederdim. Gene hikaye kitaplarımı okur, çizgi filmlerimi
izlerdim. Her duygu gibi tembellik de kronikleşiyor ve bu his hiç rahatsız
etmiyor.
Düşünüyorum da çok
rahatsız eden sigara kokusu bile zamanla alışkanlığa dönüyor. Dumanın kokusu
tüm ruhunu ele geçiriyor. Tembellik gibi işte..
Tek tek şaşırıyor
herkes bu tembellik karşısında. Önce çevremdeki eş dost sonra da her gün
gezmemden rahatsız annem:
‘ iyi misin ’ diyor telefondaki ses. ‘ neden
evde oturuyorsun ki? Kalk biraz çık dışarı hava al’ diyor. Şaşırıyorum sözlerine önce
sonra tembelliğimden cevap veremiyorum..

Beynim betonarme
şimdi. Her şeyin üstü dümdüz ve sabit. Mimari bir doku yok, estetik bir yanı
hiç yok..
Peyzajla donattığım
duygularım, huylarım zevksiz bir yapıya dönüşüyor. Bütün geceyi ihtişamlı
geçiren prenses kül kedisine dönüşüyor birden, kaçıyorum sonra son hız bal
kabağına da dönüşmeden..sonra yavaşlamaya başlıyorum koşmaya üşeniyorum sonra
anlıyorum bir daha bir daha ve tembellik böyle bir şey işte diyorum kendi
kendime..
Mütevazi olmakla
insan seçmek arasındaki o incecik çizgiyi karıştırıyorum. Alçak gönüllü olmak
taviz vermek gibi bişey miydi? Hatırlamıyorum..bazen tepeden bakan olmak
istiyorum anlamıyorum çevremdekileri.. hep gökyüzü ile dans edenleri nasıl
anlarım yoksa.. bilgi miydi yücelten
insanı yoksa paralı olmak mı?
Ah ne garip kime ne
faydası dokunurdu ki bilginin. Paralı olmaktı mühim olanı.
İzlenen çizgi filmler hayata bağlıyor birkez
daha. Çocukların neden pokemon gibi damdan atlayabildiğini anlıyorum geç de
olsa. Hayallerin sınırı yok, en yırtıcı kuş, en aslan kral, en güçlü en en en..
onlar oluyor çünkü hayallerle donatılınca..
Start veriyorum bende
hayallerime ve muma çeviriyorum tüm aşklarımı, sonra burnumu sildiğim mendil
gibi atıyorum hepsini. Çok kolay oluyor hem de çok.. eğleniyorum önce sonra
beynimin benle oynadığı oyunla başkası eğleniyor olmalı ..
Hayata yeniden
gelseydim ne yapardım soruları vazgeçilmez oluyor sonra.. kesinlikle yapmam
dediğimi bir daha yapardım. Evet evet yapardım. O zaman hiç canım acımamıştı
yine o anda acımazdı. Domino taşları gibi dizerdim hepsini sonra yine yakardım,
yıkardım.. sonra da yıkılırdım.. . !!!
Bu kadar yalın işte.
Hoşçakal derdim yüksek sesle dağlara taşlara.
‘ heyyy hoşçakal’
beni duyan var mı
acaba diye düşünmeye başlardım...
Aa evet ses geliyor
kesinlikle bir cevap olmalı diye kulak kabartırdım.
ta ki sesim duvara çarpıp bana geri döndüğünde
duyduğum tek ses şu olurdu
kendi sesimden : Heyy Hoşçakal….
01-03.10.2012