Herkes farklı sergiliyordu hayattaki
rolünü. Her oyun kendi sahnesinde oynanıyordu çünkü. Kimileri kapalı gişe kimileri ise ilk günden işkence...
Yazmalıydım
evet yazmalıydım. Oturduğum sahilde tüm gün seyre daldığım Elma şekerli çocuk ile ucube
yalnızı baloncu amcayı.. Avucuna sıkıştırmıştı buruş buruş kağıt parayı kırmızı
yanaklı çocuk. Bayramın ertesi günü bayram harçlığı ile koşmuştu önce elma şekerine daha sonra da kırmızı renk balona.
Umut doluydu, heyecan dolu. Ne güzel yansıyordu kırmızı renk yanağına ve çok
mahcup tebessüm yüzüne…Hava daha çok kararmadan, vapura binmeden almak istiyordu kırmızı renkli olan
balonu. Ucube ve yalnız
baloncu amca, rengarenk balonlarının renkleri arasında kendi renksizliğini
yaşıyor ve dalıp gidiyordu deli gibi çalan son geminin siren sesine.
Son
yolcu da biniyor vapura ve martılar eşliğinde yavaş yavaş güneşe son selamını
da yollarken kayboluyor gemi...
Geceden midir bilinmez güneş teslim ederken nöbetini
aya, bir hüzün çöküyor ucube ve yalnız adamın yüreğine. Tüm gün zorla da olsa
mutluluk maskesini takmıştı ve serseri gülüşleriyle karşılamıştı tüm çocukları
elinde balonlarıyla.
Hüzün çökerken güne ,maskesini çıkarıyor
ve iç yüzü ile hesaplaşmaya başlıyor. Bir türlü satamadığı kırmızı ve yeşil
balonları kucağına alıp sabit ve belirsiz yönlü bakışlarıyla derinlere
daldığını anlamamak ne mümkün. Yanağında
gamze, kıvır kıvır saçlı oğlanı farkedene kadar bakışları değişmiyor ucube
yalnızı adamın. Derin bir nefes alıyor görünce iç geçirerek ve nasıl küçücük
bir bedene bu kadar büyük mutlulukları barındıran gülümseme ile karşılaştığını
düşünüyor. Son kalan madeni para ile minicik elleri ile yaklaşıyordu elinde
elma şekeri olan çocuk. Kıyamadığından mıdır bilinmez tek ısırıkla bırakılmış
şekeri ve afacan bakışları ile geliyordu ucube yalnızı amcanın yanına. Minik ve
hızlı adımlarla geliyordu. Soluk soluğa kalmıştı çocuk ve bir çırpıda
soruvermişti amcaya:
“ Buncacık parayla bu kırmızı
balon gelir mi amca?” biraz ezik, biraz
mahcup ama bir o kadar sevecen bakışlarıyla.
“Bu parayla hiçbir şey gelmez “ deyivermişti ucube ve yalnız adam. Halbuki tüm gün zar zor satmaya çalışırdı balonlarını. İçten içe
çocuğun neşesini kıskandığından mıdır bilinmez terslemek istemişti elma şekerli
çocuğu. Kıpkırmızı dudaklarını büzüvermişti çocuk. Hayalleri elinden alınmıştı
sanki. Bir umutla yaklaşıvermişti hayaline ama birden balon gibi uçuvermişti
işte.
Ucube ve yalnız adam hiçbir çocuğu sevmiyordu aslında
ama nedense bir anda bir ışık gibi patlayıverdi beyninde düşünceler ve kötü
düşüncelerinden süratla uzaklaştı.
Minik adımlarıyla ve hüzün dolu
bakışlarıyla geri geri giden çocuğa seslendi birden. Adını da bilmediğinden
aklında kalan ifadeyle çağırıverdi çocuğu:
“Kırmızı yanaklı çocuk gelsene buraya
“dedi. Hiçbirşey demediği halde “ bu amca azarlamak için mi çağırıyor acaba “
gibi düşünceler geçti beyninden.Usul usul gelmişti çocuk.
“ Yanılmışım” dedi amca. “ Bu parayla ve
anca bir şartla kırmızı ve bir de yeşil balon gelir” demişti. Biraz şaşkın ve ne yapacağını
bilemedi çocuk dinlemeye devam ederken ve şartı ne olabilir diye bakarken.
“Evlat, tek bir şartım var “dedi adam ve devam etti. “
"Şu hayatta neyi yaşamak istiyorsan yaşa ve bildiğin doğrulardan hiç kimse
için vazgeçme” deyip elinde son kalan kırmızı ve yeşil balonu uzattı çocuğa.
Ne demek istediğini anlamamıştı elma
şekerli çocuk ama bildiği bir şey vardı bir şeyi gerçekten ve tüm kalbi ile
isteyince gerçek olabiliyordu.
Kızıllık yerini karanlığa bırakınca uzaklaşmaya başladı ucube ve yalnız adam. Bu kez belki de
ilk kez hayata bir çocuğun gözüne bakarak mutluluğuna ortak olmanın haklı
gururunu yaşadı.
En çok da o gün, o saatte tam da kırmızı yanaklı
çocuğun yerinde olmayı çok istedi. Tekrar yaşamalıydım bu hayatı diye iç
geçirdi içinden. Son treni de kaçırmıştı yalnız adam ve günlük güneşlik hava birden yerini yağmura bırakmıştı.
Biçare adam, yağan yağmurla
birlikte adımlarını hızlandırdı bir sonraki güne yol almak üzere…
No comments:
Post a Comment